Ibrahimibicek

5 YILLIK KALKINMA PLANLARINDAN, 100.YIL HEDEFİNE

Posted on: Haziran 27, 2011

“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”

Bu sözleri söylemişti Mustafa Kemal Atatürk. Bu sözlerle aslında 1920’li yıllardan itibaren devletin kuruluş yıllarında ve temellerinde hedefin de altını çizmişti.

Tarih 2023, Ekim 20. Türkiye Cumhuriyeti Ekonomi Bakanı CNN International’da cumhuriyetin 100.yılında ekonomik istikrarı ve başarıları, ekonomik geçmişi anlatırken altyazılar da bir o kadar dikkat çekmişti.

-IMF Başkanı Ahmet Yılmaz Libya’nın ekonomik kalkınma programını başarıyla yürüttüğünü söyledi.

-Dünya Ticaret Örgütü Başkanı Şeref  Topçuoğlu Türkiye şirketlerinin Çin’deki Pazar payının %8’e çıkmasının, Türkiye-Çin hattındaki her metrekareyi hareketlendirdiğini söyledi.

-Kuruluşunun 100.yıl hazırlıklarını yapan Türkiye hükümetinin 500 milyar $ olan ihracat hedefi şimdiden yakalandı.

-İstanbul’da yılın ilk 6 ayında ki turist sayısının 20 milyon olduğu açıklandı.

Bunları hayal olarak görebilirsiniz gayette normaldir, 1994 yılında İstanbul’un bir gün çılgın projelere ev sahipliği yapacağını ya da o tarihlerde kanal İstanbul’u duyduğumuzda hadi canım diyebileceğimize şaşırmamamız lazım. Çünkü inanacaklarımız hayallerimizin ötesine geçerse saçma olarak gelir.

Fatih Sultan Mehmet ‘in  ‘’ bizim yaptıklarımıza onların hayalleri bile yetişemez’’ sözü gayet manidardır. İstanbul’un fethi ve fethinde gösterilen üstün başarı sözün boş olmadığının da bir göstergesidir. Tarihimizi de incelediğimiz zaman bu üstün başarıları Asya’nın bozkırlarından Avrupa’nın uçlarına kadar görmemiz mümkündür. Mete Han ile Asya Hun Devleti, Attila ile Avrupa Hun Devleti, Göktürkler, Selçuklu Devletleri ve Osmanlı Devleti hedefleri doğrultusunda var olmuştur ve varlığını sürdürmüştür. Devletlerimiz için yaşam felsefesi aynı zamanda vizyon meselesi olurken bir anlık dahi olsa tavizin ya da vazgeçişin getirdiği yıkıntıları Osmanlı’da en acı şekilde görmek mümkündür.

Elbette ki devletin kuruluşu ve temellerindeki harç önemlidir. Osmanlı Devleti kuruluşunda çok sıkıntılar çekmiştir. Osman Gazi’nin ve de Orhan Gazi’nin yaptıkları ve Şeyh Edabali’nin devlet ile alakalı kuruluş ve yaşam felsefesi Osmanlı’nın geleceğini inşa etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti savaş döneminde küllerinden doğarak kurulmuştur. Yaşananlar ve çekilen acılar bellidir. Vizyon ve hedefler doğrultusunda zamanın da gerektirdiği şartlar ile temelde değişiklik yapılmadan en güncel değişiklikler devletin tüm mekanizmalarında zaruretle yapılmalıdır. Osmanlı Devleti’nin çöküşünü hazırlayan unsurlardan belki de en önemlisi değişen dünya şartlarına entegre olamamaktı.

2023 yılında yüzüncü yıl hedefleri yaptığımız şu günlerde atacağımız adımları da ince eleyip sık düşünerek atmamız lazım. Ekonomik, askeri, siyasi ve de teknolojik hedeflerimizi belirlerken bulunduğumuz bölgenin hata kabul etmediğini, iç ve dış meselelerimizdeki sorunları aynı anda çözmeye çalışan ve emin adımlarla ilerleyen ülkemizin sadece 2023 hedefleri için değil aynı zamanda Amerika, Rusya ve Çin gibi önde giden ülkeler ile yarışta geri kalmaması için var gücü ile çalışması deyim yerindeyse koşması gerekmektedir.

Yıllarca dış meselelerine kendi içerisindeki sıkıntılar ve komşu ülkeler ile olan problemlerinden dolayı uzak kalan Türkiye, bir zamanlar mirasçısı Osmanlı Devleti sınırları içerisinde olan ülkelerin meselelerine dahi yabancı ülkeler tarafından müdahil alınmamıştır. Öyle ki gün gelmiş kendi içerisindeki problemlerin çözümünde dahi sınıfta kalmıştır.

Peki 2023’e giderken ne yapacağız, vizyonumuz ne olacak, hedeflerimiz ne olacak ve planlarımız hayata nasıl geçecek?

Öncelikli olarak yeni dünyaya artık eski ve dayatmacı bir anayasa ile devam edilemez. Özellikle de halka temsil hakkı vermeyen, halkın yanında olmayan , kesin hükümler içermek yerine yoruma açık ve çağın gerisinde kalmış sürekli ortamı geren ve gidişatı kilitleyen bir anayasa 2023 vizyonu içerisindeki en büyük engeldir. Yapılacak olan anayasa yeni dünya sistemine entegre olacak şekilde halkın tüm kesimlerini kucaklayan ve halkın yanında olan devletin istikbalini ve güvenliğini kesin hükümler ile garanti altına alarak akıllarda şüphe uyandırmayacak şekilde tasarlanmalıdır. Temsil hakkının belli bir odak tarafından alınıp halka iade edilmesi Büyük Türkiye’nin önünü açacağı gibi bu temsile aracılık yapan kişiler yahut gruplar da tarihe geçecektir.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana şartlar sebebi ile Osmanlı sınırlarından çekilen devlet aynı zamanda bu bölgelere yönelik politika bile geliştirmemiştir. Savaştan yeni çıkılmış olması ve İngiltere ile Fransa’nın tepkisini çekmemek adına Türkiye tamamen kendi sınırları içerisinde kalmış ve devletin yeniden dizaynı üzerine çalışmıştır. Yurtta sulh dünyada sulh sözü ile de Türkiye’nin savaş istemediği tüm dünyaya gösterilmiştir. Yeni kurulan devletin yavaş yavaş sistemi oturtması ile bölge ülkerel arasında paktlar kurulmuş ve ilişkiler yeniden geliştirilmeye başlanmıştır. Ne yazık ki Atatürk’ün vefatından sonra dış politika büyük adımlar atılmamış maalesef önüne fırsatlar gelmesine rağmen Türkiye bu durumu değerlendirememiştir. İkinci dünya savaşında sonra 12 adalar ve Rodos’un durumu Almanya tarafından dönemin Türk hükümetine teklif edilmiş fakat maalesef ki bu teklif ile ilgilenilmemiştir. Bugün 12 adalar yüzünde Türkiye’nin Ege denizinde yaşadığı sıkıntılar ortadadır ve bu maalesef ki bu vahim hata sadece vizyoner olmamak ile de açıklanamaz. Tamamen dış politika konusunda satranç oynamak yerine geleceğine zar sallayan bir ülke olmak bu zamana kadar Türkiye’nin sürekli masa başında kaybetmesine sebep olmuştur.

Devletlerin en az 50 yıllık , tarihe damga vurmuş büyük milleti olan büyük devletlerin ise en az 100 yıllık gelecek planları olmalıdır. Altı yaşındaki bir çocuğu düşünün ve daha okul hayatına yeni adım atıyor. Ailesinin planları çocuğunun üniversiteyi kazanmasıdır ve bunun için daha önünde 12 senelik bir kulvar vardır. Elbette ki daha sonrasında her ailede olduğu gibi çocuklarını evlendirip torun sahibi olma hevesi ağır basar. Bu çocuk akil çağa gelipte gelecek planları kurmaya başladığında ise ömrünü dizayn eder. Düşünün ki daha 6 yaşındaki bir çocuk bile üniversite hesapları yaparken en azından 12 yılını hesaplarken geçmiş hükümetler devletin kurtuluş reçetesini 5 yıllık kalkınma planlarına bağlamış ve bu süreyi de sadece tartışmak ile geçirmiştir.Bir insan bile hayatında plan yaparken en az 10 yıla değecek adımlar atarken maalesef ki bizim hükümetlerimiz 5 yılda kalmıştır.Bu nedenle de hep kısır döngüler yaşanmış darbeler olmuş ardından develüasyonlar ve dış politika da inanılmaz hatalar.

Türkiye’nin belki de en bariz 3 hatası asla görülememiştir. Bunlardan ilki ilkokul çağlarından itibaren dayatılan satrançta piyon olmayın vezir olun kral olun laflarıydı. Tartışma programları dahi bunlar üzerinde gider birileri vezir olmaktan kral olmaktan bahsederken başkaları ise Türkiye’nin bölgede vezir yada kral olamayacağını piyonluktan ileri gidemeyeceğini at yada belki kale olabileceğini söyleyip dururlardı. Kral yahut asker ne fark eder , her ikisi de piyon değil midir? Ben ise bunlara kızar ve güler geçerdim. Ülkeme asla piyonluğu layık görmez, biz satranç tahtasını dizen oyun kuran , oyunu oynayan ülke olmalıyız derdim.

Diğer hatalardan birisi ise Türkiye’nin Asya ve Afrika arasında köprü görevi görmesi söylemidir ki kızdığım nokta da yine bu söylem ile gurur duyulmasıdır. Köprü demek sadace transit geçiş olmak demektir ve bunu asla kabul edemeyiz. Türkiye, Asya-Avrupa-Afrika arasındaki merkez ülkesidir ve Balkanların, Kafkasların, Körfezin en yetkin sözcüsü olmalıdır, bu potansiyel değerlendirilmelidir.

Hataların üçüncüsü ve en dramatiği ise her sene geleneksel olan ve aslında bize yapılmış olan sözde bir Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı konusundaki kıvranışlarımızdır. Büyük felaket ya da büyük trajedi olarak bizzat ABD başkanları tarafından izah edilen ve son anda senatodan geçmesine engel olunan bu kanun üzerinde ne yazık ki bu köklü tarihe sahip ülkemiz yıllarca ‘’soykırım denilmedi, trajedi büyük felaket olarak atlatıldı’’ gibi sözler ile dış politikada zafer kazanılmış edası oluşturup sevinç gösterilerinde bulundu. Ne yazık ki ‘’siz bu sözleri nasıl sarfedersiniz’’ denilip keskin bir tavır takınılmadı ve karşı harekatlar hep cılız kaldı.

Aslında sorunların hepsinde de sınırlara hapsedilmişlik yatıyordu. Misak-ı Milli sınırları için hep yumuşak karnımız deriz ve bu sınırların savunulmasına yönelik konuşur politika geliştiririz. Ufkumuz sadece bu sınırlara kadardı ve sınırın ötesini hiç düşünmedik. Çünkü bizi bu sınırlara hapsedip öyle bir korkuttular ki biz de kandık ötesine geçmeye cesaret edemedik ya da ne zaman başımızı kaldırsak bir şekilde sırtımızdan hançerlendik ya da ayağımız kaydı düştük. Bunun en acı örneği Bosna’dır. O kıyımda müdahale edemediğimiz gibi tüm dünyanın ikiyüzlülüğü önünde de şahit olduk seyirci kaldık. Savaş açmaya kalkışsak denizleri nasıl geçeceğiz ya da jetlerimizi göndersek o zaman ki sınırlara hapsedilmişlik ile savaş uçaklarımızı Bosna’ya kadar gider havada 2-3 dakika kalır sonra da yakıtı bitince patır patır düşerdi. İşte vizyoner olamamak ya da büyük devlet olamamak. Amerika bugün dünyanın tek süper gücüdür çünkü 24 saat içerisinde dünyanın her yerine askeri operasyon düzenleyebilecek sisteme sahip ve ekonomisi ile de bunu yönlendirebilecek konumu var.

Vizyoner olmak demek kağıt üzerinde dünyanın bir numarası olmak demek değildir. Yavaş fakat emin adımlarla hedefe doğru ilerlemektir. Ekonomik anlamda tam bağımsız olarak, gereken Ar-Ge yatırımlarına yapıp teşvikleri artırarak içerde tüm sorunları aşıp dışarıda da saygınlığımız ile anılarak ve kendi askeri sanayimizi kurarak milli yazılımlar geliştirerek, sanat-spor ve kültürel branşlarda gerekli yatırımları yapıp engelleri kaldırıp insanlarımızın önünü açarak ve asla pes etmeden yılmadan çalışarak vizyon kazanabiliriz.

Amerika’yı incelediğimizden büyük ekonomik güç, en büyük askeri güç ama şu da unutulmamalıdır ki olimpiyatlarda en fazla madalyaya sahip ülkedir  ve de en kaliteli üniversitelere sahiptir, özgürlükler ülkesidir ve sıfırdan gelerek ülkenin en zengini ya da en yetkili ismi olabileceğiniz en fazla turist çeken ve tüm firmalar için ilgi çeken ve pazar payında adeta savaş verilen hakim ülkedir. Amerika’nın ardından Çin’in gelmesini de bu özellikler ile mukayese edersek anlamlaşdırabiliriz.

Beş yıllık kalkınma planlarından yüzüncü yıl hedefine doğru giderken en çok ihtiyacımız olan şeyin diyalog ve hoşgörü olduğunu unutmadan yolda devam etmeliyiz.2023’e gelirken bu hedeflerden sonra tek gaye artık ülkeyi her anlamda dünyanın bir numarası yapmak ve de tüm dünyaya huzuru inşa etmek üzerine olacaktır , çünkü bu tarih sahnesinde kurulan tüm devletler için kuruluş felsefedir ve aradan sıyrılarak bayrağı taşımanın  var olma, mücadelesinin en yegane şartıdır.

Bu ülke hedeflerine emin adımlarla giderken yıllarca çiğnenen bu yüce milletin vicdanı bu uğurda canı cananı düşünmeden yola çıkan hizmet neferlerine meşale gibi yanacak yol gösterecek, gerektiğinde set olacak koruyacak , gece karanlıklarında kan emicilere yıldırım gibi düşecek geceyi gündüz edecek, aydınlatacak ama nefere karşı etrafında kalkan olan bu halk  asilere set çekip asla geçiş vermeyecektir.

Yorum bırakın

Haziran 2011
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
27282930